Photobucket

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Önemli olan boyu değil, işlevi























28 Haziran 2003, Atatürk Havalimanı. Dış Hatlar Geliş'teyiz. Birazdan kapı açılacak ve kapıdan dev bir adam çıkacak. Heyecanlı bekliyoruz. Kapı açıldı, sol tarafta kendisini bekleyen bir kaç sıkı fanı gürültü kopardılar. Ben ise "kimse gelmedi" diye bakarken, kafamı öne eğdiğimde gördüm onu karşımda. Büyük şoktayım! 13 yaşımdan beri (yani 1988'den beri) dinlediğim o güçlü sesin sahibi bu kadar kısa boylu olmamalıydı!



Mart 1988. Karamürsel'de evdeyim. Ertesi gün okulun Uludağ gezisi var. Saatler de 1 saat ileri alınacak. Ama gece 12'den sonra Pop Saati'nde All The Fools Have Sailed Away'in klibi yayınlanacak. Cumartesi gecesi program sarktıkça sarktı, saat 01.00 gibi videoyu izledim ve yattım, sabahın köründe kalkıp geziye gittim ama yol boyunca uyudum.



28 Haziran 2003. Armada Otel'in barı. Odana yerleştin, otelin barına geldin. Davulcun Simon Wright daha önce gelmişti bara. Samimiyetten sorduk "baba, niye AC/DC'yi bıraktın?", tahmin ettiğim cevabı verdi "iyi müzik ama çalarken sıkılıyordum". Ardından sen girdin bardan içeri. Rock The Nations'ta çalacak olan KREATOR'un solisti Mille Petrozza da oradaydı. Mille, daha önce seninle tanışamamış, onun için de önemli bir fırsattı. Sohbete başladınız. İki müzisyen gibi değil de baba oğul gibi sohbet ediyordunuz. Hatta, sanki sen Mille ile tanışmak istemişsin gibi, daha çok sen konuşuyordun, Mille de öğretmenini dinler gibi dinliyordu seni.

Bir ara yanınıza geldik, muhabbete ortak olmak için. Bir gece önce çaldığınız Bang Your Head Festivali'nin anlatıyordun. Senden önce çalan Don Dokken'dan bahsediyordun. Hakkında pek hoş cümleler kurmadığın için burada paylaşmak istemiyorum.

28 Haziran 2003. Armada Otel'in hemen karşısında bir restorandayız. RTN1'deki 4 yabancı grubun 3'ü orada (Opeth festival günü gelmişti). Ama gecenin yıldızı sen olduğundan herkes senin etrafında dolanıyor. Sen ise bunun farkındaydın ama hiç rahatsızlık duymadan hepimizle sohbetler ediyor, anılarını paylaşıyordun. RAINBOW dönemini anlatıyordun. Rainbow'un iyi albüm satışlarına rağmen neden para kazanamadığından bahsettin. "Çok harcıyorduk, bir örnek vereyim: konser için gittiğimiz bir şehirde Ritchie Blackmore bir araba kiraladı ve otelin lobisine o arabayla girdi. Masrafı siz hesaplayın"


29 Haziran 2003. Maslak Venue. Backline alana geç geldiği için kapılar geç açıldı. Bütün grupların çıkış saati sarktı. Tabi ki senin grubunun da saati sarktı, zaten headlinerdınız, en geç siz çıkacaktınız. Kuliste büyük gerginlik var, yanına gitmeye korkuyoruz. Menajerin olan eşin de güleryüzünü bozmuyor ama konuşmaları katı. Halbuki röportaj yapmak isteyen iki televizyon kanalı var. NTV'den malesef adını şu an hatırlayamadığım bir bayan ve Dream TV'den Güven Erkin Erkal dışarıda bekliyorlar. Utana sıkıla geliyorum yanına, tam ağzımı açacağım "niye bu kadar geciktik? burada kaçta sahne alacağım da kaçta sahneden inip otele döneceğim? sabah erkenden Atina'ya uçağımız var, yarın orada çalacağız, kariyerimi tehlikeye atamam" dedin. İçimden "babacığım, senin kariyerine bir şey olmaz, hem 61 yaşındasın, bu saatten sonra ne kariyeri" demek geliyor ama diyemiyorum. Röportaj taleplerini iletemeden dışarı çıkacağım. O sırada gitaristin Craig Goldy ile göz güze geliyoruz. Yanıma gelip canımı sıkmamamı söylüyor, ben de röportaj olayından bahsediyorum, soracak yüzüm olmadığını söylüyorum. O da "röportajın bu konuyla alakası yok ki, eğer önceden verilmiş bir söz varsa yerine getirir kendisi, git söyle, çekinme" dedi. Geri döndüm, yanına gelip röportajdan bahsettim, nerede olduklarını sordun. Kapının önünde bekliyorlar dedim, "niye orada bekletiyorsun, alsana içeri" diyerek bir kez daha azar işittim.

(Bahsi geçen röportajlardan Dream TV için yapılanı 19 Mayıs 2010 Çarşamba gecesi Yüxexes'te yayınlanacak. 23 Mayıs 2010 Pazar gecesi de tekrarı var. Kaçırmayın)

Bekleyenleri içeri aldık ve sanki hiç bir şey olmamış gibi neşeli bir şekilde röportajları yanıtladın. Uzun uzun konuştun. Röportajlar bitti, tam "oh be keyfi yerine geldi" diyecekken "hadi artık, çıkalım bir an önce, çok geriliyorum" diyerek gecenin üçüncü azarını da patlattın.

Ardından sahneye çıktınız. Sanki sahnede 61 yaşında bir adam yok, 25-30 arası biri var gibi. Bir saniye yerinde durmuyordun. Sahneden indin, seyircinin elinden plağını aldın, imzaladın, geri verdin. Bir seyirciden Türk bayrağı aldın, onu gösterdin seyircilere. Dalgınlıkla bayrağı yere bıraktın ama saniyesinde yaptığının yanlış olduğunu fark ettin ve yerden alıp katlayıp düzgün bir kenara koydun. Seyircilerin elindeki pankartı aldın ve gururla herkese gösterdin.








































Kasım 2009. Mide kanseri teşhisi konduğu söylendi. Hepimiz üzüldük ama sana bir şey olmaz dedik. Ne de olsa 1957 yılından beri sahnelerde olan birinden bahsediyoruz. Sana bir şey olmaz ki!

Nisan 2010. Revolver dergisinin ödül törenine gittin. Ödül töreninden aşağıdaki videoyu izledim. İlk tepkim "bu adam hepimizi gömecek!"



16 Mayıs 2010. Sabah internette senin artık bizimle aynı oksijeni solumadığın haberleri dolaşıyor. Ama eşin yalanladı bu haberleri. Derin bir oh çektik ama içimden de "yoksa bu haberi bize alıştıra alıştıra vermek istiyor olmasınlar" dedim. Sonra kendime kızdım.

Gece oldu, zaten Fenerbahçe şampiyon olamadı, bütün keyfim kaçıkken, eşinin senin sitende yazdığını okudum.















Yoldaydım o sırada, hiç bir şey düşünemedim. Dondum kaldım. Tamam, senin büyük bir hayranın değildim, bütün albümlerini de dinlemedim. Doğrudur, ama yaptığın önemli şarkıların hepsini severim. Dream Evil albümünün ayrı bir yeri vardır benim için.

Ama bunların ötesinde sen çok önemli bir müzisyendin ve bir müzik tutkunuydun. Ekonomik olarak da rahat bir durumdaydın, bir kenara çekilip yayılabilirdin ama sen 67 yaşında bile stüdyoya girip Heavy Metal albümü kaydedebilen bir insandın. Sendeki müzik tutkusu eminim başka kimsede yoktur. En azından 67 yaşına gelip de hala bu müziği yapan biri çıkana kadar öylesin. Bildiğim kadarıyla 2012 yılında albüm yaparsa Lemmy alacak bu ünvanı. Ama olsun, o ünvanı alacak olan kişi de o olsun ama değil mi?

Ne mutlu ki bana, seninle tanışabildim. Kısa da olsa, az da olsa seninle sohbet edebildim. Senin azarını işittim. Bunun onurunu her zaman yaşayacağım.





















Uzun lafın kısası, artık biz öksüz bir müzik dinliyoruz. Heavy Metal'in babası yok artık. Ama unutmayacağız ki



ve





Bookmark and Share

5 yorum:

  1. \m/
    ilerde cocuguma bile dinletecegim.
    bu hic olmemis oldugu anlamina geliyor.
    tanrilar olumsuzdur.

    YanıtlaSil
  2. lan erdem bir zamanlar Dr. Skull dinlerdik sen hala devam mı dinlemeye.

    YanıtlaSil
  3. havaalaninda gurultuyu kopardiktan sonra o gun ilk defa tanistigimiz veysel kardesimiz otele gelmemisti. halbuki otelin barinda kendisiyle daha cok vakit gecirmistik. daha da olsa yine yetmezdi ya...

    YanıtlaSil
  4. samimi bir yazı olmuş. elbette önemli olan boyu değil işlevi. bana biri dio öldü dediğinde o gece inanmamıştım neden mi o an bağdat caddesinde Fenerbahçe'ye kahrolmuştum her Fenerbahçeli gibi,sabah bi girdim nete bir baktım dio ölmüş.Şaka gibiydi ama en kötüsü şu ki herkes kendi resim şeylerine dio'yu yapıştırmıştı. Dio öldü diye onsuz yaşayamam mesajları yayınlayan çok oldu bu da sonradan görmüşler diyelim.Bende bütün albümlerini dinlemedim ama dio farklıydı ama ölenle ölünmez.

    YanıtlaSil