Photobucket

21 Mayıs 2010 Cuma

Ankara'dan çıkan en iyi grup ve beraberinde getirdikleri



















Kim ne derse desin, Ankara'dan çıkan en iyi grup THE CLASH'tir! Ne alaka demeyin dostlarım. Zira, grubun kurucusu Joe Strummer Ankara doğumludur. Bildiğin Ankara! O yüzden DR. SKULL Ankara'dan çıkan en iyi ikinci gruptur!


Özellikle London Calling gibi efsane bir albüme imza atan The Clash hakkında fazla bir şey yazmayacağım. Hatta, hiç bir şey yazmayacağım! Sadece The Clash bağlantılı bir kaç video paylaşasım tuttu:


HAVANA 3 AM - Reach The Rock

Basgitaristleri Paul Simonon tarafından kurulu bir grup.Malesef kısa ömürlü oldular. Sene 1991'di, Super Channel diye bir müzik kanalında paso klibi çıkardı bu şarkının. Çok sevmiştim ama yıllarca unuttum resmen şarkıyı. Bundan 3 yıl önce youtube'da karşıma çıktı da hasret giderdik.


BIG AUDIO DYNAMITE - I Turned Out A Punk

Öldü diye herkes Joe Strummer'ı bilir de, Mick Jones'u bilmezler. Ayıptır ama! Bu şarkı da Mick Jones'un 1984'te kurduğu, canı sıkıldı mı dağıttığı, aklına esti mi yeniden kurduğu grubudur. Bu şarkı da sanki "ulan neler yaptığımı özetleyeyim" deyip de yaptığı bir şarkıdır :)


RACHID TAHA - Rock El Casbah

Khaled Rai'nin kralıysa, Rachid Taha da bozguncusudur! O sebeple de bir The Clash hiti olan Rock The Casbah'ı bu kadar iyi yorumlamıştır! Zaten, Rachid Taha'nın ilk grubu Carte de Séjour'u dinlerseniz, özellikle de Douce France yorumunu, Rachid'in içindeki punk'ı ortaya çıkarırsınız.



Ulan bir ben yokum burada!


Bookmark and Share

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Önemli olan boyu değil, işlevi























28 Haziran 2003, Atatürk Havalimanı. Dış Hatlar Geliş'teyiz. Birazdan kapı açılacak ve kapıdan dev bir adam çıkacak. Heyecanlı bekliyoruz. Kapı açıldı, sol tarafta kendisini bekleyen bir kaç sıkı fanı gürültü kopardılar. Ben ise "kimse gelmedi" diye bakarken, kafamı öne eğdiğimde gördüm onu karşımda. Büyük şoktayım! 13 yaşımdan beri (yani 1988'den beri) dinlediğim o güçlü sesin sahibi bu kadar kısa boylu olmamalıydı!



Mart 1988. Karamürsel'de evdeyim. Ertesi gün okulun Uludağ gezisi var. Saatler de 1 saat ileri alınacak. Ama gece 12'den sonra Pop Saati'nde All The Fools Have Sailed Away'in klibi yayınlanacak. Cumartesi gecesi program sarktıkça sarktı, saat 01.00 gibi videoyu izledim ve yattım, sabahın köründe kalkıp geziye gittim ama yol boyunca uyudum.



28 Haziran 2003. Armada Otel'in barı. Odana yerleştin, otelin barına geldin. Davulcun Simon Wright daha önce gelmişti bara. Samimiyetten sorduk "baba, niye AC/DC'yi bıraktın?", tahmin ettiğim cevabı verdi "iyi müzik ama çalarken sıkılıyordum". Ardından sen girdin bardan içeri. Rock The Nations'ta çalacak olan KREATOR'un solisti Mille Petrozza da oradaydı. Mille, daha önce seninle tanışamamış, onun için de önemli bir fırsattı. Sohbete başladınız. İki müzisyen gibi değil de baba oğul gibi sohbet ediyordunuz. Hatta, sanki sen Mille ile tanışmak istemişsin gibi, daha çok sen konuşuyordun, Mille de öğretmenini dinler gibi dinliyordu seni.

Bir ara yanınıza geldik, muhabbete ortak olmak için. Bir gece önce çaldığınız Bang Your Head Festivali'nin anlatıyordun. Senden önce çalan Don Dokken'dan bahsediyordun. Hakkında pek hoş cümleler kurmadığın için burada paylaşmak istemiyorum.

28 Haziran 2003. Armada Otel'in hemen karşısında bir restorandayız. RTN1'deki 4 yabancı grubun 3'ü orada (Opeth festival günü gelmişti). Ama gecenin yıldızı sen olduğundan herkes senin etrafında dolanıyor. Sen ise bunun farkındaydın ama hiç rahatsızlık duymadan hepimizle sohbetler ediyor, anılarını paylaşıyordun. RAINBOW dönemini anlatıyordun. Rainbow'un iyi albüm satışlarına rağmen neden para kazanamadığından bahsettin. "Çok harcıyorduk, bir örnek vereyim: konser için gittiğimiz bir şehirde Ritchie Blackmore bir araba kiraladı ve otelin lobisine o arabayla girdi. Masrafı siz hesaplayın"


29 Haziran 2003. Maslak Venue. Backline alana geç geldiği için kapılar geç açıldı. Bütün grupların çıkış saati sarktı. Tabi ki senin grubunun da saati sarktı, zaten headlinerdınız, en geç siz çıkacaktınız. Kuliste büyük gerginlik var, yanına gitmeye korkuyoruz. Menajerin olan eşin de güleryüzünü bozmuyor ama konuşmaları katı. Halbuki röportaj yapmak isteyen iki televizyon kanalı var. NTV'den malesef adını şu an hatırlayamadığım bir bayan ve Dream TV'den Güven Erkin Erkal dışarıda bekliyorlar. Utana sıkıla geliyorum yanına, tam ağzımı açacağım "niye bu kadar geciktik? burada kaçta sahne alacağım da kaçta sahneden inip otele döneceğim? sabah erkenden Atina'ya uçağımız var, yarın orada çalacağız, kariyerimi tehlikeye atamam" dedin. İçimden "babacığım, senin kariyerine bir şey olmaz, hem 61 yaşındasın, bu saatten sonra ne kariyeri" demek geliyor ama diyemiyorum. Röportaj taleplerini iletemeden dışarı çıkacağım. O sırada gitaristin Craig Goldy ile göz güze geliyoruz. Yanıma gelip canımı sıkmamamı söylüyor, ben de röportaj olayından bahsediyorum, soracak yüzüm olmadığını söylüyorum. O da "röportajın bu konuyla alakası yok ki, eğer önceden verilmiş bir söz varsa yerine getirir kendisi, git söyle, çekinme" dedi. Geri döndüm, yanına gelip röportajdan bahsettim, nerede olduklarını sordun. Kapının önünde bekliyorlar dedim, "niye orada bekletiyorsun, alsana içeri" diyerek bir kez daha azar işittim.

(Bahsi geçen röportajlardan Dream TV için yapılanı 19 Mayıs 2010 Çarşamba gecesi Yüxexes'te yayınlanacak. 23 Mayıs 2010 Pazar gecesi de tekrarı var. Kaçırmayın)

Bekleyenleri içeri aldık ve sanki hiç bir şey olmamış gibi neşeli bir şekilde röportajları yanıtladın. Uzun uzun konuştun. Röportajlar bitti, tam "oh be keyfi yerine geldi" diyecekken "hadi artık, çıkalım bir an önce, çok geriliyorum" diyerek gecenin üçüncü azarını da patlattın.

Ardından sahneye çıktınız. Sanki sahnede 61 yaşında bir adam yok, 25-30 arası biri var gibi. Bir saniye yerinde durmuyordun. Sahneden indin, seyircinin elinden plağını aldın, imzaladın, geri verdin. Bir seyirciden Türk bayrağı aldın, onu gösterdin seyircilere. Dalgınlıkla bayrağı yere bıraktın ama saniyesinde yaptığının yanlış olduğunu fark ettin ve yerden alıp katlayıp düzgün bir kenara koydun. Seyircilerin elindeki pankartı aldın ve gururla herkese gösterdin.








































Kasım 2009. Mide kanseri teşhisi konduğu söylendi. Hepimiz üzüldük ama sana bir şey olmaz dedik. Ne de olsa 1957 yılından beri sahnelerde olan birinden bahsediyoruz. Sana bir şey olmaz ki!

Nisan 2010. Revolver dergisinin ödül törenine gittin. Ödül töreninden aşağıdaki videoyu izledim. İlk tepkim "bu adam hepimizi gömecek!"



16 Mayıs 2010. Sabah internette senin artık bizimle aynı oksijeni solumadığın haberleri dolaşıyor. Ama eşin yalanladı bu haberleri. Derin bir oh çektik ama içimden de "yoksa bu haberi bize alıştıra alıştıra vermek istiyor olmasınlar" dedim. Sonra kendime kızdım.

Gece oldu, zaten Fenerbahçe şampiyon olamadı, bütün keyfim kaçıkken, eşinin senin sitende yazdığını okudum.















Yoldaydım o sırada, hiç bir şey düşünemedim. Dondum kaldım. Tamam, senin büyük bir hayranın değildim, bütün albümlerini de dinlemedim. Doğrudur, ama yaptığın önemli şarkıların hepsini severim. Dream Evil albümünün ayrı bir yeri vardır benim için.

Ama bunların ötesinde sen çok önemli bir müzisyendin ve bir müzik tutkunuydun. Ekonomik olarak da rahat bir durumdaydın, bir kenara çekilip yayılabilirdin ama sen 67 yaşında bile stüdyoya girip Heavy Metal albümü kaydedebilen bir insandın. Sendeki müzik tutkusu eminim başka kimsede yoktur. En azından 67 yaşına gelip de hala bu müziği yapan biri çıkana kadar öylesin. Bildiğim kadarıyla 2012 yılında albüm yaparsa Lemmy alacak bu ünvanı. Ama olsun, o ünvanı alacak olan kişi de o olsun ama değil mi?

Ne mutlu ki bana, seninle tanışabildim. Kısa da olsa, az da olsa seninle sohbet edebildim. Senin azarını işittim. Bunun onurunu her zaman yaşayacağım.





















Uzun lafın kısası, artık biz öksüz bir müzik dinliyoruz. Heavy Metal'in babası yok artık. Ama unutmayacağız ki



ve





Bookmark and Share

16 Mayıs 2010 Pazar

Hazar Denizi ne alaka?

















Hazar Denizi (eski adı (Latince): Caspium Mare veya Hyrcanium Mare veya eski Rusça - Хвалынское море (Hvalınskoye More)). Adını Hazarlar'dan almıştır. Güneydoğu Avrupa ve güneybatı Asya'dadır ve dünyanın en büyük tuzlu su gölüdür. Tuzluluk oranı %1,2'dir. Hem deniz, hem de göl özelliklerini taşımaktadır. Petrol yataklarınca zengindir.

Ne alaka Hazar Denizi şimdi der gibisiniz. Ben de sizin yerinizde olsam, öyle derdim valla! Konu aslında biraz da reklam kokan bir içerik. Zira 25 Mayıs'ta güzel, güzel olduğu kadar da ilginç bir konser düzenliyoruz. Ta Amerikalardan size grup getiriyoruz: CASPIAN











Efenim, CASPIAN denilen şey ünlü Hazar Denizi'nin İngilizcesi oluyor. Yani, CASPIAN grubunu getirirken sanki Hazar Denizi Bandosu'nu getiriyormuş gibi oluyoruz. O sebeple de biraz CASPIAN gençlerden bahsetmek istedim.


CASPIAN, 2003 yılında dev adam Philip Jamieson tarafından kurulmuş. Dev diyorum, zira yukarıdaki fotoda en arkada olmasına rağmen en uzun olarak görünen arkadaş kendisi. Bakalım esasta kaçmış boyu! İlk başta bir kaç demo yayınlıyorlar, sonrasında da 2004 yılında memleketimizde de izlediğimiz Japon grup MONO ile bir ABD turnesi yapıyorlar. Aynı yıl da You Are The Conductor isimli bir EP yayınlamak suretiyle isimlerini iyice duyuruyorlar. Ama her şey 2007 yılında kopuyor. Bir post rock grubunun en iyi ilk albümleri arasında yer alabilecek The Four Trees’i yayınlayarak adını post rock camiasına kazıyan grup bol bol konser, turne, festival falan takılıp adını iyice duyurur.


Ardından grup 2009 yılının sonlarında 2. albümünü Tertia adıyla yayınlar.






















Özellikle Malacoda ve La Cerva gibi parçalarıyla Russian Circles, Isis gibi sert grupları andıran Caspian , Epocs in Dmaj ve eski kayıtlarından Some Are White Light gibi kayıtlarıyla da aynı parçalar içinde değişken element ve ruh hallerini içeren Explosions in the Sky ile This Will Destroy You’yu andırmakta.



Canlı performanslarındaki şovlarıyla ve yerinde kullandıkları ayrıca dinamizi arttıran sweep pickingleriyle ve son olarak kurdukları atmosferik ışıklarıyla seyircilerini kendilerini ait hissettikleri uzak diyarlara, belki de Hazar Denizi’ne götürüyorlar. Eğer siz de bu diyarlara gitmek istiyorsanız Mood Pro ve B Yüzü’nün 25 Mayıs 2010 tarihinde düzenlediği Punctum Performance(eski Studio Live)’da gerçekleşecek olan Caspian konserinde yerinizi alın !!



Bu arada Türkiye'nin online yayın yapan tek alternatif kültür dergisi RESET!'in yeni sayısında CASPIAN ile yapılmış güzel bir röportaj var. Yukarıdaki yazıda alıntılar yaptığım Hemi Behmoaras tarfından yapılmış güzel bir röportaj. Kendisi BLUE JEAN dergisi için de güzel bir CASPIAN yazısı döktürmüştü. Okumanızı tavsiye ederim.



















DÜNYA KÜÇÜK!

Geçtiğimiz salı gecesi RIVERSIDE konseri düzenledik, Punctum Performance'ta geçen konser sonrasında kuliste geyik çevirirken grubun solisti Mariusz Duda CASPIAN konserinin afişlerini gördü, "biliyor musun bu grubu" dedim, o da "biliyorum, bizim kulüpte çalmışlardı, GOD IS AN ASTRONAUT ile birlikte" dedi. O sırada bir mevzu oldu "ne kulübü lan" diye soramadım. Fakat sonradan gördüm ki, harbiden de gençlerin Varşova'da kulüpleri varmış Progresja adında. Envayi çeşit konser oluyormuş orada. Nereden anladın o mekanın Riverside'ın olduğunu diye sormayın, bir kaç mevzudan çözdüm :)

Bahsi geçen konserden bir video:


Bu arada CASPIAN konserinde açılış grubu olarak yer alacak olan kafabindünya'ya da bir göz atın:



Bu arada grubun ismiyle Hazar Denizi arasında ne bağlantı var, öğrenemediniz tabi, çünkü ben de bilmiyorum! Gelsinler, soracağım!

Bookmark and Share

Seçim Sonuçları!














Bir anketin daha sonuna hoş geldiniz sevgili dostlarım. Bu kez 89 kişi oy vermiş, eski popülariteyi kazanmaya başladık yine, e hadi bakalım!


MAX CAVALERA 22 oy (24%)


Demek ki yıllardır giydiğim SOULFLY sweatshirtüm işe yaramış, iyi propaganda yapmışız. Ama ben Max'e vermedim oyumu, zira böyle sermaye düşmanına devredilecek ülkem yok benim! Gelsin, müziğini çalsın, saygıda kusur etmeyiz ama memleketin idaresi farklı şey.



BRUCE DICKINSON 20 oy (22%)


Ben buna oy vermiştim! Zeki, entelektüel, esprili, bilgi küpü... daha ne isteyeyim ulan! Steve Harris kırosuna katlanabildiğine göre memleketi de iyi idare eder. Hem sadece pilot değil, tanklardan da anlıyor, eğer onu seçmezsek darbe yapabilir!



BRAD PITT 5 oy (5%)


Brad abimiz 90'lı yıllarda popüler olduğuna göre, o dönemin çıtırları şu an orta yaş krizinde demektir, yani blogumu 5 adet orta yaş krizinde hanımefendi takip ediyor. Sayıca azlar, bize bir şey yapamazlar, korkmamıza gerek yok!



DAVE GROHL 16 oy (17%)


NIRVANA gibi bir grupta Kurt Cobain gibi bir idolün arkasında davul çalan adamın yıllar içerisinde bir frontmane, oradan bir rock'n'roll kahramanına dönüşmesini izlemek gerçekten de çok ilginçti. Sanırım türünün tek örneğidir. Sırf bu yüzden meclis başkanlığını hak ediyor.



CEM YILMAZ 19 oy (21%)


Ya süper olur bu adam ülkeyi yönetse de gülmekten çalışamayız lan. Batar gider memleket!... ulan zayen çalışmıyoruz, memleketin batacağı da yok, olsun lan reis-i cumhur!





Korkarım lan bu deliden! Bildiğin deli işte. İzleyin röportajı da görün. Korkunç adam.



MİLLİ TAKIM 4 oy (4%)


Blogumu takip eden 4 adet öğretmen varmış!


Bookmark and Share




7 Mayıs 2010 Cuma

Sesim Duyulmuş!



29 Nisan'da bir yazı yazmıştım, "İçimi Kararttınız" başlıklı. Yerli grupların yeni şarkılarının iç karartıcılığı üzerine. O yazının içinde sadece bir grubun şarkısının iç karartıcı olmadığını söylemiştim.


MULTİTAP - Battaniyem

Dürüst konuşacağım bu gençlerin daha bir tek bu şarkılarını dinledim. İlk dinlediğimde "tövbe estafurullah, nasıl bir şey bu böyle" dedim, zira memleket sınırları içerisinde ilk kez böyle bir müzikle karşılaşmak mutluluk verdi bünyeye. Diğer şarkılarını da dinlemek gerek. Sonra detaylı konuşmak gerek.





SOFTA - UFO

Bunun hikayesi çok ilginç. Bahsi geçen yazıyı yazdıktan sonra bir arkadaşım (sizden arkadaş olmasın) gelip "müdür çok kötü gruplar çıkıo, geçen gün bir video izledim, dedim bu ne?" dedi ama şarkının adını hatırlayamadı, yok uzaylı geliyor falan dedi de zar zor bulduk bu şarkıyı. Dinler dinlemez çarpıldım. Güzel bir şarkı olmuş, şarkı son dönemlerin her türlü gürültüsünü içeriyor, eğlence de cabası. 2 şarkılık bir single çıkarmışlar, alın, tavsiye ederim. Devamını da bekliyorum.


Tam da iç karartıcı şarkılardan konuşurken daha haftası dolmadan 2 tane keyifli, kıpır kıpır yaz şarkısı geldi Rok camiasından:



ATHENA - Serseri Mayın

Dürüst olacağım, bu ülkede en sevdiğim gruplardan biridir. Çok severim kendilerini, Ska gibi Türkiye'de bilinmeyen bir türü bu ülkeye tanıttılar. Başka güzel bir yanları da var*. Güzel albümler de yayınladılar da en son çıkan Kayıp şarkısı, ardından Gökhan'ın bir süre İngiltere'de yaşayacağını açıkladığı röportaj yüzünden Athena'nın bundan sonra daha sakin bir müzik yapacağını düşünmeye başlamıştım. O yüzden yeni albümden korkuyordum. Ama ilk şarkı Serseri Mayın resmen ilaç gibi geldi! Albümü de dinliyorum şu an, geleceğe umutla bakabiliyorum.




MOR VE ÖTESİ - Yorma Kendini

Şaka gibi!!! Bu blogda Mor ve Ötesi klibi koyacağım aklıma gelmezdiyi bırakın bir MVÖ klibini sonuna kadar seyredeceğim bile aklıma gelmezdi. Fazla lafa gerek yok, şu klibin artistik özelliklerine, sanatsallığına bakar mısınız? Kelimeler yetersiz kalıyor resmen!


Evet, memleket grupları en sonunda canlı canlı şarkılar yapmaya başladı. Arabesk Rok artık uzatmaları oynuyor, umarım! Tabi bir de rok gruplarının kısırlaştığı dönemde yeni akım gruplar, elektrik elektronikle ilgilenen gruplar ilginç işler çıkarmaya başladı ki aşağıda bunların en güzel örneklerinden biri mevcut. Tarz olarak metalciyi, pankçıyı da etkileyebilecek bir müzik:


POST - N.O.G.D.

Bu arkadaşları, ciddiyim, bilmiyordum, Açık Radyo'daki B Yüzü programından Hemi yolladı linki de hem şarkıyı dinledim hem klibi izledim, anında da Facebook'ta arkadaşlarla paylaştım. Çok ayrıntıya girmeden tek bir şey diyeceğim: OLMUŞ BU!




Tabi bunlar yer üstünde olanlar, bir de yer altından gelip insanlara enerji veren gruplar var.


DETHKRÜSH - Orospu Yelda

Türkiye'de bu şarkının üstüne şarkı yapılmadı bence. Geçen eylül'den beri keyifle dinliyorum, bu yaz da eşşekler gibi dinlerim. Tam IMPALED NAZARENE modeli Black Punk!


*ATHENA için "Başka güzel yanları da var demiştim. Aha işte o güzel yan aşağıda, hastayım ulan size!

Videolarla Therapy? (20. Yüzyıl)


























Olm, büyük yeminim var sevdireceğim size bu grubu! Hassası olacaksınız (a tribute to me!)

Biraz can sıkıntısından youtube'da THERAPY? videoları izlerken dedim bazı ilginç olanlarını sevdiklerimle paylaşayım:




THERAPY? feat. Sting - Next To You

Bu şarkıdan bahsetmeden önce ilginç bir bilgi vereyim. Andy Cairns grubu kurduğunda 25 yaşındadır, Michelin fabrikasında kontrol uzmanı olarak çalışmaktadır. Fakat rockstar olma hayali aklını almıştır ve işten güçten kazandığı parayı gruba yatırmaktadır. Annesi ise bu duruma çok üzülmektedir. Ha Türk annesi, ha İrlandalı annesi, hiç fark etmiyor! İlk iki EP'den sonra ilk albümleri için A&M ile anlaştıklarında Andy annesini şöyle kandırır: "Anne bak, artık Sting ile aynı plak firmasındayız!" Ardından da Top Of The Pops'a çıktıklarında annemiz mutludur, çünkü oğlunun geleceği kurtulmuştur! Al işte, Sting'i böyle kullanırsan 2.5 sene sonra da plak firması zoruyla sahneye çıkartıp THE POLICE şarkısı söylettirirler adama!

Bu T?'nin THE POLICE ile aynı ortamda bulunması tek sefer olmamıştır. Yıllar sonra Suicide Pact You First ve Shameless albümlerini THE POLICE'in davulcusu Stewart Copeland'in kardeşi Miles Copeland'in firması Ark21'den yayınlamışlardı. Bir de bu video çekilmeden 1 yıl kadar önce de Peace Together toplama albümü için de THE POLICE'ten Invisible Sun'ı kaydetmişlerdi.




THERAPY? feat. Bruce Dickinson - Black Night

Bu videonun çekildiği konserde olan insanlar kutsal kişiliklerdir, Allah'ın sevgili kullarıdır dostlarım! Bir DEEP PURPLE klasiğini THERAPY? çalıyor, Bruce Dickinson söylüyor. Daha ne isteyebilir bir insan? Hakkında yorum yapasım bile yok. Öyle şahane bir olay, hoş bilmem bilir misiniz, Black Night da arak şarkılar arasındadır. THE BLUE MAGOOS'un We Ain't Got Nothing Yet adlı şarkısına bir bakınız: http://www.youtube.com/watch?v=GOGRTLn2uKY (embedding olayına kapalıymış)




THERAPY? - Opal Mantra

Bu İrlandalı gruplar bir acaip, ellerinde gitar, yerde distortion pedalı, çatır çatır kütür kütür rock, punk, metal falan yapıyorlar ama akılları pop listelerinde! Bu Phil Lynott ile başladı hala sürüyor. Bu da onun en büyük örneklerinden biri bence. Gitarları falan yumuşat, Eurovision'da yarıştır. Öyle bir şarkı yani. Nurse ile Troublegum arası çıkan EP'lerden biri olan Born In A Crash'te yer alıyor.

Bir de bu şarkı ile ilgili güzel bir anımı da paylaşayım: Ekim 1997, T?'nin Ankara konseri sonrasında Saklıkent'in karşısındaki Dedeman otelin barında grupla içiyoruz. Heyecandan ölmek üzereyim ama yine de coolluğumuzu koruyoruz! Konu nereden açıldıysa Opal Mantra'ya geldi. Neden Ankara'da çalmadıklarını sordum, Andy de "o sadece single olarak çıktı, burada bilinmez diye çalmadık" dedi. Ben de attım "olur mu öyle şey, burada herkes bilir o şarkıyı" falandı filandı, kafaladım. Ertesi gün İstanbul'da çaldılar! O gün Bostancı Gösteri Merkezi'nde olup da Opal Mantra çalınca sevinen herkesin bana birer teşekkür borcu var!




THERAPY? - Screamager (Top Of The Pops)

Troublegum albümünün en önemli şarkılarından biri olan Screamager'in Top Of The Pops yorumu. Bana göre Top Of The Pops kayıtları çok önemlidir, çünkü bu programda vokal hariç herşey playbacktir! Yani, davul, bas, gitar, vs hepsi albümde duyduğunuzun aynısıdır, sadece vokaller canlıdır. Heralde teknik nedenlerle başlanan bir yöntem, sonradan da "iyi, bırak böyle kalsın" demişler ki, hala aynı yöntemle kaydediliyor. Diğer elemanlar coşarken Andy'nin dikilmesi belki de bu yüzdendir!




THERAPY? - Church Of Noise

3 yıllık aradan sonra çıkan Semi Detached albümü ve albümden çıkan ilk single. Yeni kadro, Fyfe Ewing'siz ve 4 kişilik kadroyla ilk albüm. Her şey çok farklı. Ama bir düşünüyorum da bu albüm bir daha kaydedilse çok farklı olabilirdi, Troublegum'da şahane iş çıkaran Chris Sheldon bu albümde bence sınıfı kanaat notlarıyla geçmiş gibi. Klibi de çok fazla Britanya kokan bu şarkıyı 15 Mayıs 2005 İstanbul konserinde çalmışlardı. Hatta konserden önce dostum Mehmet Sarı "müdür ya bir kaç pankart hazırlayalım, öneri ver" demişti ben de Potato Junkie'de geçen "James Joyce is fucking my sister" lafına istinaden "Kemalettin Tuğcu is fucking my sister" ve bu Church Of Noise'un nakaratı olan "Welcome to the Church Of Noise" cümlesini de konser İstanbul'da diye "Welcome to the Mosque of Noise" yazılı pankartlar önermiştim. İkisini de yapmıştı Mehmet, konserde iki şarkı da çalınınca açtık iki pankartı da. Hatta Andy pankartı görünce nakaratı "Welcome to the Mosque of Noise" oalrak söylemişti de çok duygulanmıştık :)




THERAPY? - Little Tongues First

T?'nin artık listelere değil gönüllere hitap etmeye başladığı Suicide Pact You First albümünden bir şarkıdır bu. Albüm kaydına girerken elde plak firması kontratı olmadığından kayıt masraflarını kendi ceplerinden öderler, bu klibin de öyle. Bu yüzden de çiğ bir sound ve çiğ bir görüntü ile karşı karşıyayız. Ama gel gör ki o kadar çiğ olmasına rağmen T?'ni,n en önemli eserlerinden biridir kanımca. Hatta, Andy Cairns bir çok ortamda bu albümün harcanıp gittiğini söyler, ki haklıdır. Muazzam fantastik besteler vardır Jam Jar Jail gibi, God Kicks gibi, Ten Year Plan gibi ve tabi ki Six Mile Water gibi.


Bookmark and Share